Alanya Kalesi

Alanya Yarım Adası ve KalesiAlanya Kalesi ile ilgili olarak; M.Ö. 224 ve M.Ö 188 yılları arasında bütün Kilikya Büyük Antiochus tarafından istila edildiği halde, Coracesium'un kuşatılması ve alınmasının zorluğu nedeniyle, istiklalini muhafaza etmiştir. Hatta Coracesium Suriye Krallığına kafa tutacak kadar ileri gidince, denize açılıp o zamanlarda kolay kazanç yolu olan korsanlığa başlıyorlar. Bu dönemde Coracesium istiklalini muhafaza etmekle beraber, Yunan Medeniyetinin tesiri altında kalmıştır. Buna örnek olarak ta Syedra Kalesi çokça kilise mıntıkasında bulu­nan fallüs ve göz yaşı çanakları bu düşünceyi doğrulamaktadır.Coracesium , Tryphon adlı bir korsan reisinin elinde çevresine korku saçan bir yer haline gelmiştir, Hatta bu korsan reisi,kendisini daha da güçlendirmek için şimdikiKalenin Uçaktan GörünüşüArap Evliyasının bulunduğu yerden Ehmedek'e kadar olan kısmına harçsız iri taşlarla kalın bir duvar çekmiştir. Bu azılı korsan reisi şimdiki Kızlar Yarığı veyaKorsanlar Mağarası dediğimiz bu tabii mağarayı soygun deposu olarak kullanmıştır. Ayrıca şimdiki Damlataş Mağarası ile Belediye Sarayı arasını yardırarak, Alanya Kalesini Coracesium'u bir ada haline getirdiği rivayet edilmektedir. Denizden ve karadan zor ulaşabilirliği nedeniyle tarih boyunca devamlı yerleşime uğramış olan Alanya Kalesi; Anadolu'yu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş olanlarından birisidir. Kale 6500 metreyi bulan dış sur uzunluğu, içindeki 400'e yakın sarnıcı, 140'ı bulan burçları, yazıtlı kapıları ile Selçuklu sanatını en iyi yansıtan, Selçuklunun görkemliliğini gözler önüne seren bir açık hava müzesi gibidir.Alanya Kalesinin surları, Kızılkule'den başlayarak, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda Burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'na inerek Tophane veTersane'yi geçip başladığı yer olan Kızılkule'de son bulur. Kalenin ilk iskân tarihi Hellenistik Döneme kadar inse de gerçek anlamda Selçuklular tarafından tüm görkemliği ile abidevi hale getirilmiştir. Kalenin, içkale olarak adlandırılan ve yarımadanın batı köşesinin en yüksek yerinde kurulmuş olan alanın denizden yüksekliği Dinekten Alanya Kalesi Görünümü200-250 metreyi bulmaktadır. İdari ve askeri örgütlenmenin merkezi olması nedeniyle dört yönden dayanıklı surlarla çevrilmiştir. İçkalenin orta kısmında yer alan tuğladan yapılmış iki adet Selçuklu Devri su sarnıcı bugün de işlevini sürdürmektedir. İçkaledeki başlıca yapılar batı hariç diğer cephelerde kale duvarlarının içine dayandırılarak inşa edilmiştir. Son yıllarda Türk bilim adamlarınca, güneydoğu köşeye doğru uzanan büyük yapı grubunda arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Son bulgular burasının sultan sarayı olabileceğini göstermektedir. Ayrıca Alanya Kalesinde, 1985 yılında yapılan yüzey araştırması ve bu eserlerin yakından incelenmesine takiben, 1986 yılında, İçkale'nin güney-doğu bölümünde yer alan ve çeşitli yayınlarda "Selçuklu Sarayı" diye de anılan harabenin aydınlatması amacıyla ilk arkeolojik kazılara başlanmıştı. 1987 yılındaki ikinci .kazıda, X., XI., XII. ve XI. plankarelerini ihtiva eden ve kazısı yapılmadan önce yüzeyden yaklaşık 2,5 - 3 m. Kadar bir yüksekliğe varan toprak yığını ile dolu durumdaki saha da ele alınmış; kazısı yapıldıktan sonra, burada;yaklaşık 9.15 metre x 4.80 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapının temel kalıntısı ile söz-konusu yapının mimari elemanlarına ait kalıntılar ortaya çıkartılmış; bu arada, hayli tahrip olmuş bir vaziyette, çoğunluğu sıraltı ve lüster tekniğinde yıldız ve haçvari çiniler olmak üzere, ayrıca düz turkuvaz sırlı dikdörtgen levha çiniler ve daha az sayıda da çini mozaik, fresk, cam ve seramik parçalarından oluşan çeşitli küçük buluntular da ele geçirilmişti.

Kale Burçuİçkalede bugün gezerken görebileceğiniz diğer yapı grubunun da, askerî amaçlı kışla, yatakhane ve depo olabileceği sanılmaktadır. İçkalenin yaklaşık ortasına isabet eden yerde küçük bir Bizans Kilisesi göze çarpmaktadır ki, bu da kalenin inşa edildiği tarihten çok önceleri de kullanılmakta olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca kilisenin günümüze değin kalabilmesi, Selçukluların farklı dinden olanlara ve onların tapınma yerlerine gösterdikleri bir saygının da kanıtı olup bu bağlamda daha fazla korunması gereken yapılardandır. Yonca yaprağı planlıdır. Yuvarlak kemerli pencereler ve sağır nişlerden oluşan geniş kasnak merkezi kubbeyi çevrelemektedir. Kilisenin fresklerle süslü olduğu bugün kalan izlerden belli olmaktadır. Mimarî özelliklerden dolayı XI.yüzyıla tarihlenmektedir. Alaaddin Keykubat, kaleyle bütünleşen birçok anıtsal yapılar da yaptırmıştır. Selçuklu sanatının eşsiz örneklerinden biri olan Kızılkule, kaleyle bütünlük sağlayan, plan ve ihtişamı ile Alanya'nın simgesi durumundadır. Limanı sürekli denetim altında tutmak amacıyla yapılmış olup çapı zeminde 29 metre, yüksekliği 33 metreyi bulmaktadır. Sekizgen planlıdır. 1226 yılında yapıldığı bilinen kulenin mimarî kuzey yönündeki yazıtta Halep'li Ebu Ali olarak geçmektedir. Kulenin güneyindeki yedi satırlık yazıtta ise Sultan A. Keykubat övücü vasıflarla yüceltilmektedir.

Kale içindeki Aya Yorgi Kilisesiİnşa sırasında Antik Çağa ait devşirme malzemeden yararlanılmıştır. Her bir yüzdeki mazgallar, gözetleme pencereleri, düşmana zift ve kaynar su dökmeye yarayan önleri peçeli delikler yapıya ayrı bir güzellik verirler. Selçukluların Akdeniz'le ilk tanışmalarını simgeleyen Tersane de Alanya Kalesi'nin bütünlüğü içerisinde tüm görkemliği ile sağlam bir şekilde durmaktadır. Beş tonozlu bölmeden ibaret olan yapı yaklaşık 57 metre uzunluğunda, 40 metre derinliğindedir. Giriş kapısındaki yazıt Sultan'ın armasını taşımakta olup rozetlerle süslüdür. Kapının sağ tarafında küçük bir oda yer almakta olup bu oda kimi bilim adamlarına göre mescit olarak kullanılmış kimilerine göre depo olarak değerlendirilmiştir. Kapının sonundaki odanın ise Tersane'e görevli memurlar için düzenlendiği sanılmaktadır. Selçuklular Sinop'tan sonra ikinci deniz üssü niteliğindeki bu Tersane ile Akdeniz'e açılmışlar, hatta butersane ile Alaaddin Keykubat "İki Denizin Sultanı" ünvanını almıştır. Yapım tarihi 1227'dir. Tersaneyi güvence altına almak amacıyla yapılmış olduğu sanılan Tophane 14 x 12 metre ölçülerinde iki katlı dikdörtgen bir plan göstermektedir. Bu yapı da Sultan A. Keykubat'ın eseridir. Zamana Karşı koymasını bilen Alanya Kalesi yıpranan ve dökülen bölümleri için 1955 yılında onarılmış ve daha da sağlamlaştırılmıştır.

Alanya Kalesine ziyareti özel araçlarınızla veya Ticari taksilerle yapa bilirsiniz. Bunun yanında Kuyularönü Camii önünden kalkan otobüslerle, Atatürk caddesinden geçerek Damlataş mağarasının üstündeki yoldan ilerleyerek çıkabilirsiniz. Dış kaleye giriş ücretsiz. İç kaleye giriş 2007 Yılında 5 YTL idi.

 

Kızıl Kule

Kızıl Kulenin içinden geniş açıyla kızılkuleye ve kaleye bakışAlaaddin Keykubat 1221 yılında Alanya'yı fethettikten sonra öncelikle Türk Deniz Hakimiyetinin en büyük sembolü olan Alanya Kalesinin gerdanlığı Kızılkule'yi yaptırmak için Kettanizade EburRahaoğlu Halepli Ebu Ali'yi görevlendirir. Ebu Ali o devirde kale ve kule yapımında son derece uzman bir kişidir. 1215 yılında Sinop Kalesinide o yapmıştır. Alaaddin Keykubatın Alanya'yı fethinden 5 yıl sonra Kızıl Kule'nin yapımı tamamlanır. Kızılkule 8 köşeli 5 katlı en doğu yönündeki yerden yüksekliği 33 m. batı cephesindeki yerden yüksek­liği ise 30 m. dir. Kendi muhteşemliği ve büyük­lüğünün yanı sıra askeri konu­mundan dolayı giriş kapısı o nisbette küçüktür. Her kim girerse (çocuklar hariç) başını eğmeden geçemez. Kızıl Kuleye göre devede kulak misali bu kapıdan içeri girdiğimizde sizi güler yüzle karşılayan Müze görevlisinden rica ederek Kızıl Kule'nin kocaman kilidini görmeyi ihmal etmeyiniz. Birinci kat Alanya ve yöresinden toplanan Etnoğrafik eserlerden oluşan bir Müze görünümündedir. Birinci katta Kule'nin tam ortasında yine Kule gibi sekizgen şeklinde dördüncü kata kadar yükselen Kule'nin omurgasını oluşturan aynı zamanda askerlerin su ihtiyacını karşılayacak olan sarnıç görevini üstlenmektedir.

Kızıl Kulenin Birinci kat gezilip yükseklikleri o zamanki askerlere göre yapılmış sayıları 87'ye ulaşan yüksek merdiven basamaklarından diğer kat­lara doğru yol alalım. Her katın kendine has özelliği vardır, kimileri ok atmak için, kimileri harp zamanında kızgın yağların döküldüğü mazgal delikleriyle süslenmiştir. Dördüncü kata çıktığınızda koca­man bir boşluk, boşluğun tam ortasında zemin kattan beri yükse­len sarnıcın (su kuyusunun) ağzını görürsünüz. Bu kattaki boşlukta senenin muayyen günlerinde açılan sanatsal sergiler açılmaktadır. Bu kattan sonra son kat olan beşinci kata çıkıp Kule etrafında 360 derece dönüp güzel Alanya'yı doya doya seyredebilirsiniz. Kule'den Kale'ye açılan bir kapı vardır. Eskilerde bu kapıdan çıkıp iç Kalede bulunan Sultan Sarayına kadar emniyet içinde dar bir yolla burçların arasından gidilebiliyordu.

Kızıl Kule GörünümBu yıl Müze Müdürlüğü taraf ından yapılan bir çalışma yla yine bu kapıdan ilerleyerek çevreyi en iyi bir şekilde gözleyebilirsiniz. Şimdi gelelim Kızıl Kule üzerinde değişik yerlerde bulunan kitabelere: Küçük giriş kapısının sağ üst bölümü nde 50x50 ebadındaki küçük kitabe­de aynen şöyle yazılıdır. "Bunu Kettanizade Ebür Rahaoğlu Halep'li Ebu Ali yaptı. "Tanrı kendisini yarılgasın". Aşağı yukarı bu kitabeyide inceledikten sonra kulenin güney tarafına düşen yüksekçe bir yerinde yine som mermer üzerine yazılmış bir kitabe daha göreceğiz. Selçuklu sülüsü ile yazılı bu kitabenin Türkçesi aynen şöyledir. " Bu mübarek burcun yapılmasını efendimiz büyük sultan, ulu şehin şah, ümmetlerin hakimi, cihan sultanlarının sultanı, Allah'ın kullarının muhafazacısı, tanrı beldelerinin hamisi, din ve dünyanın yücesi, islamın ve müslüman-ların yardımcısı, alemlerde adaletin dirilteni, mazlumları zalimlerden ayıran yerlerde tanrının gölgesi, kahredici devletin celali, galip devletin medetçisi, adalet ve insafın dirilticisi, kara ve iki denizin sul­tanı,insücinin sığınağı, doğu ve batının koruyucusu, Selçuk ailesinin tacı, Meliklerin ve sultanların efendisi, fatih babası, emirül mü'minin burhanı, Kılıçarslanın oğlu, Kızıl Kule İçiKeyhüsrevzade Keykubat Tanrı saltanatını muhallet etsin emretti " Şimdi gelenlerin göremedikleri iki kitabe daha var, aslında bu kitabeleriide görmek mümkün, Kule'nin kuzey yönüne dolaşıp başınızı yukarı kaldırırsanız görmeniz mümkün olabilir. Bu kitabenin Türkçeside aynen şöyledir " Bu mübarek burcun yapılmasını 623 yılı (1226) Rebiülahırının (ay takviminin 4. ayı, küçük mevlit ayı) başında mevlamız yüce sultanı, büyük padişah, Ümmetlerin hakimi, karanın ve denizin sultanı, din ve düny anın alisi, kılıçarslanzade keyhüsrevin oğlu fetih babası emirül mü' minin burhanı keykubat emretti. "Tanrı saltan atını muhallet eylesin". Dördüncü Kitabenin de kuzey yönde 5. kat seviyesinde olduğunu görebilirsiniz. Kale'ye açılan bir kapı vardır. Eskilerde bu kapıdan çıkıp iç Kalede bulunan Sultan Sarayına kadar emniyet içinde dar bir yolla burçların arasından gidilebiliyordu.

Kızıl Kule GeceGeçen yıllarda Müze Müdürlüğü taraf ından yapılan bir çalışma yla yine bu kapıdan ilerleyerek çevreyi en iyi bir şekilde gözleyebilirsiniz. Şimdi gelelim Kule üzerinde değişik yerlerde bulunan kitabelere: Küçük giriş kapısının sağ üst bölümü nde 50x50 ebadındaki küçük kitabe­de aynen şöyle yazılıdır. "Bunu Kettanizade Ebür Rahaoğlu Halep'li Ebu Ali yaptı. Tanrı kendisini yarılgasın.

Aşağı yukarı bu kitabeyide inceledikten sonra kulenin güney tarafına düşen yüksekçe bir yerinde yine som mermer üzerine yazılmış bir kitabe daha göreceğiz. Selçuklu sülüsü ile yazılı bu kitabenin Türkçesi aynen şöyledir. " Bu mübarek burcun yapılmasını efendimiz büyük sultan, ulu şehin şah, ümmetlerin hakimi, cihan sultanlarının sultanı, Allah'ın kullarının muhafazacısı, tanrı beldelerinin hamisi, din ve dünyanın yücesi, islamın ve müslüman-ların yardımcısı, alemlerde adaletin dirilteni, mazlumları zalimlerden ayıran yerlerde tanrının gölgesi, kahredici devletin celali, galip devletin medetçisi, adalet ve insafın dirilticisi, kara ve iki denizin sul­tanı,insücinin sığınağı, doğu ve batının koruyucusu, Selçuk ailesinin tacı, Kızıl Kule ve Atatürk BüstüMeliklerin ve sultanların efendisi, fatih babası, emirül mü'minin burhanı, Kılıçarslanın oğlu, Keyhüsrevzade Keykubat Tanrı saltanatını muhallet etsin emretti " Şimdi gelenlerin göremedikleri iki kitabe daha var, aslında bu kitabelerinde görmek mümkün, Kule'nin kuzey yönüne dolaşıp başınızı yukarı kaldırırsanız görmeniz mümkün olabilir. Bu kitabenin Türkçesi de aynen şöyledir " Bu mübarek burcun yapılmasını 623 yılı (1226) Rebiülahırının (ay takviminin 4. ayı, küçük mevlit ayı) başında mevlamız yüce sultanı, büyük padişah, Ümmetlerin hakimi, karanın ve denizin sultanı, din ve düny anın alisi, kılıçarslanzade keyhüsrevin oğlu fetih babası emirül mü' minin burhanı keykubat emretti. Tanrı saltan atını muhallet eylesin.

Dördüncü Kitabenin de kuzey yönde 5. kat seviyesinde olduğunu görebilirsiniz. Kızılkule 1948 yılına gelinceye kadar doğa şartları ile mücadele etmiş, ancak tuğla ile örülmüş kısımların erimesinden çok büyük hasara uğramıştır. Zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in büyük ilgisini çekip restore ettirilerek bu günkü halini almıştır.

 

 

 

 

Alanya Tersanesi

Tershane ve Kızıl kuleSultan Alaaddin Keykubat Kızıl kule'nin büyük kitabesindeki Sultanül Bahreyn " (iki denizin Sultanı) olma arzusunu gerçekleştirmek için Kule'nin yapımından iki yıl sonra (1228) tersanenin yapımını sağlamıştır. Tersanenin kuzeye bakan giriş kapısının üzerinde yine Selçuklu Sülüsüyle yazılmış bir kitabe kitabenin sağında Tersaneyi bekleyen askerlerin kalacağı bölüm, solunda deniz tarafında ise bir mescit mevcuttur. Genişliği 1.60 m. yüksekliği 2.50 m. içeri girdiğimizde, genişlikle her biri 7.70 m. boyları 42.30 m. olan beş gözden birisi ile karşılaşırız. Bu gözler içerden birbirine dörder küçük kemerli gözle bağlıdır. Eskilerde beş büyük göz den üçüncüsünde bir tatlı su kuyusu varmış, şu anda içerisi deniz artıklarıyla dolu olduğu için kapalıdır. En son gözden hemen onun b 1361 de Kıbrıs Kralı Antalya'yı zaptettiğinde Antalya Beyi Mahmut'a tekrar eski günlerine dönmesi için 1364 de o zamanki Alaiye beyinin denizditişiğindeki Topane kulesine açılan yöre halkının şeytan deliği dediği bir geçit vardır. Buradan Topane kulesine geçmek mümkündür. Bu muhteşem yapıt için bakınız bir yabancı yazar ne diyor" Bu eser Alaiye'nin ve Dünya ' nın en meşhur eseridir. Zannedersem bu tersane Selçukilerin yegane tersanesini meydana getirmektedir.Böyle kıymetli bir bina kıymetli neticeler çıkarmamıza vesile olur"Tersane ve soğuk kapı Bu tersane Osmanlı döneminde de işlerliğini korumuş.en gemiler gönderdiği bilinmektedir. Hatta diğer Türk beyleriyle anlaşıp elde bulunan Alaiye Beyliğinin donan­masını Kıbrıs üstüne göndermişti. Şüphesiz bu donanma tersanede yapılıyordu, yine bu tarihlerde Alaiye'de iyi gemi ustaları vardı. Yeni gemiler yapılıyor ve eskileri kalafat ediliyordu.Daha önceleri burası çevre denizcileri tarafından kullanılan ve harıl harıl küçük teknelerin yapıldığı bir yerdi.Bu çalışmlar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyon Başkanı , Alanya'ya gelerek Tersane'de incelemelelerde bulunmuş, dönemin Tersane ve Tophane MahallesiKültür Bakanı İstemihan Talay "Bu proje için uğraşıyoruz ve en kısa zamanda Alanya Belediyesinin teklifine yanıt verecektir" demesinden sonra bölgede çalışmalara hız kazandımıştır.Antalya Anıtlar Yüksek Kurulu ve Röleve Müdürlüğü ekipleri, Tersanenin Deniz Müzesi yapılması ve konuya ilişkin planlanan çalışmalar hakkında bir rapor hazırladı.Alanya Tershanesi için 2002 yılında başlatılan tarihi yerlerin onarım ve bakımları halen devam etmektedir. Ayrıca Kültür Bakanlığı'na bağlı Kültür Varlıklarını Koruma Vakfı, Tarihi Tersane'yi deniz müzesine çevirmek için çalışma başlattmıştır. Bunun yanında Türkiye 1983 yılında imzalanan Unesco Dünya Miras Sözleşmesi uyarınca Alanya Kalesini ve Tersanesini Dünya Miras Listesi’ne kayıt ettirmek için çalışmalarını sürdürmektedir.

Tersane'nin bitişiğinde denizden 10 metre yüksekliğinde bir kayaya tersaneyi korumak amacıyla yapılan Tophane vardır. 1228 yılında kesme taştan inşa edilen üç katlı ve dikdörtgen planlı yapıda aynı zamanda savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir.

Alanya Tophanesi'nin Kültür Bakanlığı ve Alanya Belediyesi tarafından bir Denizcilik Müzesi'ne dönüştürülmesi için çalışmalar sürmektedir.

Geceleri Alanya iskelesinden bakıldığında mükemmel aydınlatması ile göz kamaştırır. hemen kenarında bulunan plajdan yüzülerek ulaşabilininiyor. Ayrıca Alanya Belediyesi önünden kalkan Tekne turlarıda Terhane önünde bir süre kalıp turistlere o muhteşem görüntüyü sunmaktadırlar...

 

Ehmedek-eğri Kapı

Kitabesine göre yapılış tarihi 1227 dir. Bu kapının diğer kapılardan çokdeğişik bir yönü vardır. Şimdiki Arap Evliyası dediğimiz daha doğrusu tünelden geçen arabalar dik bir yokuştan sonra çok keskin bir virajla sur içine girerler. Bu arada arabalarınızdan inerek bölgede yapacağınız gezintiler size büyük haz verecektir. Yaklaşık 1 50 160 metre yükseklikten masmavi Alanya koyunu neredeyse şehrin tamamını ve muhteşem görünümüyle Toros sıra dağlarını doya doya seyredebAlanya Fenerinden batıya doğru uzanan surların kuzeye kırılan köşesinden cilvarda burnuna açılanıdır. Burada iç Kale'de bulunan veya Arap Evliyası dediğimiz yerdeki kiliselere benzeyen küçük bir Bizans kilisesi vardır" burası dünyadan elini eteğini çekmiş papazların bir inziva köşesi yani manastır" imiş. Hatta eski Alaiye Beylerinin burada para kestirdikleri veya muhafaza ettikleri için günümüze kadar burası darphane olarak biline gelmiştir. Ayrıca bu kapıların dışında orta hisar dediğimiz bölümünde (Kale camiinin bulunduğu kesim) birisi Kale camiinin doğusundan şehre inen taş döşeme yol üzerinde, biriside üzeri tuğlalarla kaplı küçük kapıdır.Gerek burada yaşayan Rumlar tarafından ve gerekse günümüz insanları tarafından adak yeri olarak kullanılıyor. Buraya Erkapı deniliyor, özellikle küçük erkek çocukların yumurtaları (Testis) asıl yerine inmediği takdirde veya fıtık olanlar gece vakti buraya gelip horoz kesip fakir birisine vererek adakta bulunurlar. Şimdi gelelim iç Kale'ye yani askeri amaçlı kullanılan bölüme daha doğrusu (Kilisenin ve Büyük Sarnıcın bulun­duğu bölüme) Buraya girişin tek ve büyük kapısı şuanda kapalıdır, içeriye giriş sonradan açılan güney yöndeki kapıdan yapılmaktadır. Kale'ye gezmeye gelenler güneyde fener istikametindeki virajları döne döne Alanya Müze Müdürlüğü tarafından içeriye giriş bileti kesilen yerden girmeleri mutlaktır. Ancak Alanya Müze Müdürlüğü bu yıldan sonra giriş kapısının yıllar önce giriş çıkış yapılan yerden yapılacağını planlamıştır.

Kibyra Cibyra ( Alara Kalesi )

Alara Çayı ve Dağun Üzerinde Alara KalesiAlara Kervansarayı olarak bahsedilen tarihi Selçuklu abidesinin kuzey yönünde huni şeklindeki bir tepenin üstüne kurulmuştur. Çok ilginç bir yapı tarzı vardır. Alara çayı kenarında bazen tünellerden bazen dik ve o çok virajlı yollardan tırmanarak zirveye ulaşmak mümkündür. Bu sivri tepenin çevresi dantel gibi işlenmiş surlarla kaplıdır.Tarihi Alara HanKalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemekle beraber M.Ö I. veya II. yüzyıllarda bu şehir adına bakır paralar basıldığı bilinir. Sultan Alaaddin Keykubat'ın burayı fethinden sonra Selçuklu eserleriyle süslediği bilinir. Zirveye çıktığımızda buradaki hamam kalıntıları ve diğer kalıntıları görmeniz mümkündür. En ilginç yanı da kendimizi uçak yolculuğunda hissederek sağı solu seyretmemizdir. Bu kalenin zirvesine çıkış ve inişlerinde de dikkatli olmanız gerekmektedir.

 

 

 

Karaburun - Mylome Justinianus

Karaburun Justinianus Liman ŞehriBazı isimler vardır, güzel yurdumuzun her yöresinde rastlanır. Karatepe, Karaburun, Yassıtepe gibi işte bunlardan biriside Alanya merkezinin 35 km doğusundaki Karaburun'dur. Bu bölgeyi üç aşamada incelemek lazımdır. Bilmen en eski adının MYLOME olduğudur. Burası denize doğru uzanmış bir yarımada görünümündedir. Bu yarımadanın hemen güney batısından küçük bir ada vardır. Yine bu yarımadanın (Burunun) batısında kıyıya yakın kısmında uzun yıllar denizcilerin su almak için uğrak verdikleri bir bölüm daha vardır. Buradaki gerek MYLOME ve gerekse JUSTİNİANUS adıyla bilinen eski devir eserleri birer tarihi kalıntı halindedir. Manzarası fevkalade güzeldir. Yarımada çamlık ve makilikler arasında sağ sola planlı bir şekilde serpilmiş tarihi kalıntılardan ibarettir. Gezmek isteyenler için D-400 kara yolu üzerinde bulunan Okurcalar Belde Belediyesi önünden takip ede­cekleri bir yolla ulaşabildikleri gibi bu bölgede bulunan sayısız oteller­den birisinde kalanlar içinde altın kumlu plajlarından yarımadaya çıkmak kadar kolay bir iş olmaz sanırım Karanlık Çağlardan günümüze kadar gelen bütün yerleşim alanları buralarda yaşayanlar tarafından devir­lerinin sanat eserleriyle süslenmiştir. Kendilerinden sonra gelen kav­imler bu sanat eserlerini ya tamamen yok etmişler yenilerini kendi sanat eserleriyle süslemişler veya koruyarak yenilerini ilave etmişlerdir. Karaburunun'da öyle olmuştur. MYLOME olarak bilmen bu liman kentindeki kalıntılar üzerine 5 ve 6 yüzyıllarda yaşamış Bizans imparatoru Justinianusun hukuk ve sanat alanındaki inanılmaz hizmetlerinden Karaburun'da nasibini almıştır. Bizans İmparatorluğu onun döneminde başta kanunlar olmak üzere (Roma hukukunun temelidir) dünyanın en büyük en ince sanat eserleriyle süslenmiştir. İşte bundan dolayıdır ki isminin önüne büyük unvanını almıştır. Tabii ki Karaburun'da bu dönemden sonra imparatorun ismiyle anılmaya başlamıştır. Bu tarihi limanda Birinci Dünya Savaşı sırasında İtalyan harp gemileri demir atıp bir süre dinlenmişlerdir.

Syedra Harabeleri

Syedra harabelerinden bir görünümTarihi Syedra şehri bugünkü Kargıcak Beldesiyle Seki Köyü arasında sınır teşkil eden bir tepenin üstüne kurulmuştur. İlçe merkezinin doğusunda yer alıp 23 km saklıktadır Bu tarihi şehri de diğer tarihi şehirler gibi iki bölümdeincelemek gerekmektedir. Birinci bölüm liman kenti dediğimiz Adataş mevkiidir. O devirde denizden gelen yardımların her türlü yiyecek ve giyeceklerin asıl yerleşim merkezine sevk ettikleri yerdir. Günümüzde sadece Adataş yerindedir. Adataş çevresinde yapılacak bir su altı araştırmasında sanırım çok değerli bulgular ele geçecektir. Sahilde bulunan bir çok yapının zamanla kaybolduğunu düşünerek buralarda inceleme .araştırma ve kazılar yapılması gerekmektedir.Burada yani Adataşın batı yönünde kıyıya çok yakın muz bahçeleri arasında küçük birde kilise mevcuttur. Bu kilisenin hemen yanında deniz kıyısında birde tatlı su mevcuttur. Daha düne kadar deniz çalışanlarının buraya sık sık uğradıkları bilinmektedir. Şimdi biz gelelim asıl tarihi şehrin bulunduğu yere buraya ulaşmak birkaç yoldan mümkün ancak yeni açılmış bir yol var ki sizi ara­banızdan indirmeden şehrin bulunduğu tepeye kadar götürür. D400 kara yolunun 20. km. sindeki Seki ve Isaklı köylerinin sınır teşkil ettiği bölümden dik bir rampayla Seki köyü okulunun önün­den tarihi şehrin bulunduğu yere varırsınız. Burası tarihi Syedra şehrinin merkezidir. Arabanızı park edip Akdeniz'e özgü maki bitki örtüsü toplulukları arasında zirveye doğru tırmanıp sağda solda çeşitli amaçlarla yapılmış tarihi kalıntıların birisinin üstüne çıkarak yorgunluğunuzu giderebilirsiniz. Nasıl mı? Bulunduğunuz yer yaklaşık Alanya kalesinin denizden olan yüksekliği kadardır. (240 m.) Belki bu muhteşem manzara karşısında kendinizden geçip yüzlerce yıl gerilere giderek çeşitli hayallere kapılacaksınız. Tam karşınızda uçsuz bucaksız masmavi Akdeniz sağa (batıya) dönüyorsunuz. Yine uçsuz bucaksız mavilikler arasında Alanya yarımadasını bu yarımada üzerinde bir dantel niteliğinde işlenmiş kale surlarını doya doya seyredebilirsiniz. Sola dönüp bakıyoruz. D400 kara yolunun Mersin Adana istikametine giden kısmındaki Torosların kıyı şeridine uyarak kıvrıla kıvrıla ilerlediğini ve kıyıdan bulunduğumuz bölgeye kadar yine uçsuz bucaksız yemyeşil muz bahçelerini doya doya seyredebilirsiniz. Burası için Alanya'nın muz ambarı denilmesinin doğruluğuna inanacaksınız. Oba Beldesinin de Alanya'nın portakal ambarı olduğunu hatırlatmamızda yarar vardır sanırım.

Tarihi Syedra Kalesinde bir gezintiBu eşsiz manzaralar karşısında yorgunluğunuzu azda olsa atmışsınızdır. Biz şimdi kaldığımız yerden gezimize devam edelim. Alanya müze müdürlüğü tarafından yapılan temizleme ve düzen­leme çalışmalarından sonra meydana çıkan kolonlu caddesini bu cadde etrafında bulunan muhteşem yapılar içerisindeki o devir mozaiklerini yüzlerce yıldır sapsağlam ayakta duran tarihi su kaynağını; Bu kaynaktan çıkan suların depo edildiği büyük sarnıçlara (havuzlara) doğru yol alalım. Sarnıçlar Alanya ve yöresinde bulunansarnıçların en büyükleridir. 8x12 m. ebadında 8 m. derinliğinde yan yana üç havuzdan müteşekkildir. Eskilerde üstü kapalıymış günümüzde bu üç havuzdan ikisi hala görevini sürdürmekte tarihi kaynaktan gelen sular burada toplanıp depo edildikten sonra köylüler tarafından sebze ve meyve sulamasında kullanılmaktadır. Bu havuzlardan birisi içinde çıkan ağaçlardan dolayı devre dışı kalmıştır. Eskilerde yöre köylüleri hep anlatırlardı. Çakalların , tilkilerin bol olduğu yıllarda bu havuzlara düşerler hiçbir zaman çıkamazlardı. Bizim içinde onları yakalamak kolay olur der­lerdi. Bu antik havuzun üzerinden çevreyi seyrederken yöre insanının kuşaklı kisle (kilise) diye adlandırdıkları binanın yapı tarzını incelemeyi ihmal etmeyiniz buraya kadar çıktınız gezdiniz yorul­dunuz belki de susadınız isterseniz tarihi su kaynağına inip yüzlerce hatta binlerce yıldır akan buz gibi kaynak suyundan içip yolumuza devam edelim. Sonuç olarak bu tarihi şehrin M.S. 138161 yılları arasında Marcus Aurelius ve Antonius adlarına basılan paralardan ve gerekse bu yörede rastlanan kitabelerden bir Roma devri kalıntısı olduğu bilinmektedir. Artık arabamıza binip bu tarihi şehirden ayrılmanın zamanı gelmiştir. Buralarda yapılacak kazılar ve araştırmalar sonrasında Alanya turizminin çok şeyler kazanacağını unutmamak lazımdır.


Ücretsiz web sitesi oluşturun! Webnode